Yazan: Dila Çakır
Bütün Dünyada bilinen fantastik roman serisi Harry Potter’ın yazarı ve uyarlanmış film serisinin yapımcısı J.K. Rowling’ten tam altı yıl önce, 2016’da, bu sefer Harry Potter serisine ek olarak geçmiş dönemleri anlatan bir film serisi başlatıldı.
İsmini Harry Potter serisinde de sıkça duyduğumuz bir ansiklopediden alan Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? filmi yayınlandığı dönem beyaz perdede oldukça ilgiyle karşılandı. Birinci filmin ardından serinin beş filmden oluşacağı duyuruldu.
İlk film Newt Scamender adlı İngiliz büyüzoologist bir yazarın, fantastik yaratıklar hakkında çıkarmak istediği bir ansiklopedi için içine dünyaları sığdırdığı bavuluyla New York’a gelmesi ve Amerika Büyü Bakanlığı ile yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. 1926 senesi New York'unda geçen film, dönemin büyü dışı insanlarından kendi dünyalarını sır olarak tutan büyücü topluluğu arasındaki duvarın çatlayıp bazı gerçeklerin ortaya çıkması ile şehirde oluşan korku dalgasına değiniyor. Adını yalnızca Harry Potter serisinde duyduğumuz en büyük büyücü savaşı olan Dumbledore ve Grindelwald düellosuna evrileceği söylenen seri, ilk filminde daha çok bir karışıklık sonucu bavulundan kaçan beş fantastik canavarı bulmaya çalışırken bir Muggle ve iki Amerikan büyücü ile yolları kesişen Newt’i konu alırken daha sonra çıkan devam filmlerinde ana karakterlerin arka plana geçeceği söylendi ve nitekim öyle oldu.
İkinci film Fantastik Canavarlar: Grindelwald’un Suçları adı altında 2018 senesinde beyaz perdeye taşındı. Yeni karakterle tanıştığımız bu filmde ise birinci filmin sonunda yakalanan Grindelwald’un büyücü hapishanesinden kaçıp müritlerini toplamaya başlaması ve ilk filmde önemli bir rol oynayan Credence karakterini kendi tarafına çekmeye çalışmasını anlatıyor. Paris’te geçen film, yakalanamayan Grindelwald ve fikir ayrılığına uğramış bir büyücü topluluğu ile sonlanıyor.
İlk film, yıllar sonra ilk defa Wizarding World’ü sinema ekranlarında gören Harry Potter hayranları tarafından büyük ilgi topladığı gibi devam filmi ise büyük bir hayal kırıklığı olarak adlandırıldı.
İlk filmin sonunda Gridelwald’u gelecek filmlerde Johhny Depp’in canlandırdığı ortaya çıktı. Ardından ikinci filmin kadrosuna katılan Dumbledore’un genç ve oldukça yakışıklı halini canlandıran Jude Law ile şampiyonlar kadrosu yaratan film serisi Harry Potter serisindeki bilgilerle çelişen bir senaryo yaratınca oldukça tepki topladı. Bunun üzerine üçüncü film hazırlıklarına başlayan Warner Brothers 2020’de yayınlanması planlanan üçüncü filmi pandemi sebebiyle erteledi. İkinci filmin 4 yıl ardından, geçtiğimiz 15 Nisan Cuma günü, tüm sinemalarda Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları adı altında vizyona girdi. Yazının devamında spoilerlı bir inceleme olacak o yüzden şimdiden uyarayım!
Zaten buradan itibaren okuyorsanız ya umurunuzda değildir ya da filmi çoktan görmüşsünüzdür. Bu durumda eski filmleri ayrıntılı anlatmadan bu filmden bahsetsem size sıkıntı olmayacaktır. Çünkü tam tamına dört yıldır bu filmi bekliyordum. Sonunda geldi!! Hem de tam biz tatildeyken. Beyoğlu’nda bulunan birçok sinemada da izleyebilecekken evde ne de olsa anne baba parasını birazcık harcayabilirim düşüncesiyle 15 Nisan günü gece seansıyla IMAX’e girdim. Büyük perde sevdalısı olarak Wizarding World logosu ne kadar gözlerimi alırsa o kadar iyi. Serinin ikinci filmini, ta hazırlık sınıfıyken altı yedi kişi okuldan çıkarak izlemiştik. Hem İstanbul’da girdiğim hem de Büyücü Dünyasını beyaz perdede izlediğim ilk filmdi. Oldukça etkilenmiştim. Filmin sonunda Credence’ın da bir Dumbledore çıkması şoku zaten beni günlerce ayakta tutmuştu ve üçüncü filmi heyecanla bekliyordum. Şimdi uzatmadan filme geçelim.
Öncelikle Dumbledore’un Sırları ile Wizarding World hakkında bilmediğimiz birçok yeni şey öğreniyoruz. Açıkçası yıllar boyunca yaratılmış bir evrenin yeni bir film serisi adına değiştirilmesi benim hoşuma gitmiyor. Harry Potter serisindeki gerçeklere ek olarak detaylar eklenmesi ya da ikinci filmde yapılan mantık hataları gibi dikkatsizlikler, bana göre Warner Brothers gibi güçlü bir şirketin ve tabi ki J.K. Rowling gibi ne yazdığını sonuna kadar bilen bir yazarın elinden çıktıktan sonra, sırf sanki para kazanmak amacıyla oluşturulmuş bir film serisi havası veriyor. İkinci filmde olan mantık hatalarından bahsetmeyeceğim, zaten aratırsanız YouTube’da oldukça fazla tepki videosu bulabilirsiniz.
Dumbledore’un Sırları’nda ise benim dikkatimi çeken şey, bütün Büyücülük Düyası’nı ilgilendiren ve eminim ki Harry Potter döneminde de önemini yitirmeyecek detayların yeni eklenmiş olması. Her filmde düzenli olarak yeni bir yaratıkla tanıştık ve her biri filmlere absürt kaçmayacak şekilde yerleştirilmişti ancak bu filmde kökeni Çin mitolojisine dayanan ''qilin'' adında yeni bir yaratıkla tanışıyoruz ki Büyü Dünyası’nın en kutsal canavarı olsa da ne Harry Potter serisinde ne de J.K. Rowling’in basılmış Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? adlı kitabında bulunuyor. Bunun yanı sıra büyülerin kaynağı olarak düşünülen bir kutsal köy var ki Voldemort bundan haberdar olsa neler olurdu kim bilir?
Filmin bence diğerlerine göre fark yaratmasının en büyük sebebi Madds Mikkelsen’ın Grindelwald’u. Johnny Depp’in robotlaşmış gözlerine alışamayan bir olarak Mikkelsen’ın Grindelwald performansını çok beğendim. Depp’in bende yarattığı keskin kötü karakter havasından Grindelwald’u çıkarıp gerçekten belki de birini sevme kapasitesine sahip, duyguları olan ve her ne kadar çoğu konuda acımasız olsa da Dumbledore’a önem veren biri olduğunu bana hissettirdi Jude Law ile olan uyumlarını kesinlikle Depp’ten farklıydı. Bunu Depp zamanında Dumbledore’un Grindelwald ile aynı sahneyi paylaşmamasına bağlayanlar olabilir ama zaten ekrana bakığınızda Grindelwald’dan çok Johnny Depp’i görenler için bir uyum aramak çok da kolay değil. Daha önce J.K. Rowling’in Twitter hesabından paylaştıklarından yola çıkarak birçok olası senaryo ile Harry Potter evrenini daha çok tanımaya çalışan severlerde, ikinci filmde Dumbledore’un Grindlewald’a karşı savaşamamasının bir kan sözünden kaynaklanıyor olarak gösterilmesi ve aralarındaki savaşamama halinin aşktan yalnızca bir ‘’söz’’e dönüştürülmesi bir kızgınlık yaratmıştı. Bu filmde ilk defa birbirlerine âşık olduklarını tüm Dünyaya resmi olarak ilan eden iki büyük büyücümüzün aşklarına rağmen karşı taraflarda yer almalarını izliyoruz. Bence bu noktada gerçekten acı çektiklerini ve aralarındaki bağın güçlü bir bağ olduğunu Johhny Depp'in aksine Madds Mikkelsen’ın Gridlewald’u çok iyi göstermiş.
Bahsetmek istediğim bir başka konu da filme oldukça fazla yeni karakterin katılmış olması. Filmde – öncelikle Tina olmak üzere– tanıdık ifadeler görmek isteyen ben, tam tersi birçok yeni yüz ile karşı karşıya kaldım. Aralarında sevdiğim karakterler kadar bana kalırsa eksik kalmış karakterler de vardı. Ilvermorny Amerika Büyü Okulu Charms Profesörü Lally Hicks’in, güçlü bir siyahi kadın karakter olarak seriye dâhil edilmesi çok doğru bir karardı ki hali hazırda etnik çeşitlilik bakımından oldukça zayıf olan Harry Potter serisinin üzerine yapılmış en iyi değişiklikti. Bütün bunların yanında sadece eklenmek zorunda olduğu için eklenen karakterler vardı. Her filmden önce yayınlanan karakter posterlerinde ilk kez gördüğümüz ama filmde bile kendilerini tanımaya fırsat bulamadığımız karakterler – bakınız uluslararası büyü komitesi başkanlığı adayları – eklenmese de olurmuş dedirtti.
Gelelim genel hatta, senaryo bence iyi planlanarak yazılmış. Dumbledore’un uyguladığı ‘Kimse tam olarak her şeyi bilemez, bilirse kaybederiz.’ politikası sayesinde tahmin edilmesi zor bir akış yaratılmıştı. İzlerken ya öyleyse ya böyleyse demekten kendinizi alamıyordunuz. Ancak film bittiğinde acaba sonrası nasıl ilerleyecek gibi ikinci filmin bana yaşattığı heyecanı yaşamadım. Sanki bir noktada bu film de serinin sonuncu filmi olabilirmiş gibi bir izlenim verdi. Ne de olsa serinin baştan beri amacı olan Dumbledore ve Grindelwald’un aralarında savaşmalarını engelleyen ‘kan sözü’ kırıldı ve ikiliyi düello yaparken gördük. Mürver Asa’yı almasıyla sonlanacak olan 1945 düellosuna seride yer vermek için Warner Brothers iki film daha çeker mi yoksa hali hazırda gelmiş olduğu noktada bırakır mı emin olamıyorum. İkinci filmin bıraktığı izlenimden kaynaklandığı düşünüyorum ki bu filmin gişe açılışını diğerlerinden çok daha düşük yapmış. Bu da beş filmlik tasarlanan film serisini, üçüncü filmin sonunda da sonlandırma ihtimalini doğuruyor ki senaryo oldukça müsait. Sonuç olarak şu anda gelecek hakkında kesin bir yorum yapmak biraz zor gibi duruyor. Kendi isteğimse Newt Scamender’ımı perdede biraz daha görmek. Film ''Vay be!'' dedirtmese de her Harry Potter ve Fantastik Canavarlar severinin sinemada izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de bakmışız bu çekilen son Wizarding World filmi olmuş, son kez sinemada izleme şansını kaçırmak istemem doğrusu.
Comentários