top of page
Tramvay ve İnsanlar

Satranç Cour Sohbetleri: Tiyatro, Bi'Kare Sahne ve Milyonerler Şehri Napoli

  • İrem İkra Güntekin
  • 30 Mar 2023
  • 14 dakikada okunur

Yazan: İrem İkra Güntekin


Okuyacağınız satırlar; Ceren Coşkun (CC) ve Yusuf Taha Eker (YTE) ile Bi'Kare Sahne konseptinin çıkış noktasından başlayıp mektep tiyatrosunun derin tarihine inen ardından okulumuz sanat anlayışına ve yönelimine el atıp 2. Dünya Savaşı döneminden çıkagelen Eduardo de Filippo imzalı tiyatro oyunları Milyonerler Şehri Napoli’nin reklamını -zaman zaman Yusuf Abi’nin polen alerjisi bize zorluk çıkarsa da- yaptığımız 35 dakikalık bir sohbetin yazıya dökülmüş halidir.



Ceren Coşkun (155) ve Yusuf Taha Eker (155)

Eğer “Bi Kare Sahne” hakkında röportaj yapacaksak filmi başa sarmalı ve oradan itibaren konuşmalıyız diye düşünüyorum. Bu nedenle size yönelteceğim ilk soru: “Bi Kare Sahne formatı bundan kaç yıl öncesine dayanan bir fikirdi ve nasıl ortaya atıldı ya da bu formatı siz nasıl ele aldınız veya geliştirdiniz?”

CC: Aslında ‘Perde Arkası’ adıyla 153 devresinden bize miras kalmış bir kültür- sanat etkinliği, ancak Perde Arkası araya giren pandemiden dolayı sadece bir kere düzenlenebildi.

Perde arkası ayrı ayrı iki ana etkinlik gidişatına sahipti: Bunlardan biri kendi alanlarında hatırı sayılır ünlü sanatçıların Tevfik Fikret Salonu’nda gerçekleştirdiği söyleşiler ve atölyelerden; ikincisiyse sinema, tiyatro ve fotoğrafçılık alanlarında düzenlenen yarışmalardan oluşuyordu. Biz ise 155 devresi Bi Kare Sahne organizatörleri olarak bu olağan fikri geliştirmeye ve tek bir ad altında toplamaya karar verdik ve ortaya ‘Bi Kare Sahne’ fikrini attık. Buradaki ana amacımız sanatseverler için tüm yarışma kategorilerini, yapılacak söyleşileri ve gerçekleştirilecek atölyeleri tek bir konsept altına toplayabilmekti. Hem de bu yeni düzenlemede istenilen her şeyi tek formatta sunabilecek, süreden tasarruf edebilecek ve MEB’den izin kolaylığı sağlayacaktık. Çünkü ayrı ayrı hem söyleşiler hem de yarışmalar için izin almak bizlere de süre zarfında sıkıntı yaratıyordu.

YTE: Kısaca özetlemek gerekirse ‘Bi Kare Sahne’ konsepti Perde Arkası’nın geliştirilmiş ve inove edilmiş bir versiyonu olarak tanımlanabilir. Az daha unutuyordum! Bunu da eklemek isterim: Bi Kare Sahne etkinliği bu yıl (21-22 eğitim öğretim yılı) içerisinde liselerarası yapılmış tek tiyatro etkinliği unvanını da bünyesinde barındırıyor.


Hali hazırda var olan bir fikri siz alıp kendi fikirlerinizle harmanlayıp seyirciye sunuyorsunuz. Sizce iki formatı bir araya getirmenin ne gibi zorlukları, dezavantajları vardı? Ve bu süreçte ne gibi engellerle karşılaştınız?Bu soruyu sorma ihtiyacı duyuyorum çünkü ne kadar başarılı bir etkinlik süreci geçirmiş olsanız da iki etkinliği bir konsept altında toplamak öyle kolay bir iş değil neticede. İyi düşünülmüş bir plan ve emek isteyen bir hazırlanma süreci yatıyor olmalı bu işin altında.

YTE: Bu tür organizasyonlar sürekli yenilikten geçiyor ve bu şekilde ilerleme kaydediliyor. Bizim kendi adımıza karşılaştığımız sıkıntı -sıkıntı da değil aslında bir çeşit dezavantaj- şuydu: Perde Arkası formatı tiyatro kapsamında çok fazla ünlü oyuncu ve tiyatrocuyu konuk alır ve onları ağırlardı. Ama şu da bir gerçek ki biz bu yıl o kadar kişi davet edemedik, getiremedik. Bunun tabii ki çeşitli sebepleri var. Gerek organizasyondan gerekse olağan salgının insan ruhunda bıraktığı korku ve hasardan ötürü… Bu durum, bizim kanaatimizce bizden ziyade alt devrelerimizin yaşadığı bir dezavantaj oldu çünkü bu tür etkinliklere kimler çağırılır, kimler gelir, gelen kişiler neler hakkında konuşur bunu çok gösteremedik onlara.

CC: Bunun dışında aklımıza çok gelmedi gibi ama yine sıkıntı sayılabilecek bir başka durum gün sayısının oldukça kısıtlı olması olabilir. Sonuçta bahsettiğimiz etkinlik üç dört gün sürüyor ve siz bu günler boyunca sabahtan akşama kadar her an hareket halinde olmalısınız. Çünkü etkinliğin bir işleyiş programı var ve bizden bu programı temiz şekilde ilerletmemiz bekleniyor. Sonuçta bir yandan diğer okul tiyatrolarının sahne kurmaları, oyunu sergilemeleri ve ardından etrafı toparlayıp sıradaki söyleşiye ya da oyuna temiz bir alan bırakmaları gerekirken bizim de misafire ayrılan ve geçen süreden haberdar olmamız gerekiyor ki programı, ağırladığımız kişileri ve seyircileri memnun edebilelim. Ama yine de gelen insanların geldikleri günlerde dolu dolu bir etkinlik geçirebildiğini ve okulumuzdan memnun ayrıldıklarını düşünüyorum. Bu etkinliğin dezavantajından çok avantajı olduğunu söyleyebilirim.


Bahsetmiş olduğunuz birinci sıkıntıdan anladığım kadarıyla çok fazla ünlü isim getirememiş olmaktan kaynaklı alt devrelere ve sizden sonra bu etkinliği düzenleyecek olan kişilere bazı noktalarda yeteri kadar şey gösteremediğinizi söylediniz. Ama iyi tarafından bakınca dönemin ünlülerinin gelememesiyle ileride sanatın çeşitli dallarında isimlerini duyacağımız kişilerin ilk ürünlerini, tecrübelerini izleme şansı bulduğumuzu ve onların bu deneyimlerinde eşlik etmiş olduğumuzu hissediyorum. Peki, siz bu sunduğunuz deneyimin bu kişiler için nasıl bir tecrübe olacağını düşünüyorsunuz? Onlara yarışma formatı halinde ama bir o kadar da kendi yaşıtlarına tiyatrolarını sergileyebildikleri rahat bir ortam sağlıyorsunuz. Sizce bu deneyim onların hayatında nasıl bir yere sahip? Ve yine bu deneyimin kültür sanat yönünde ilerlemek isteyen -bu yönde ciddi düşünen- kişilere ne gibi getirileri var?

YTE: Başta şunu söylemeliyim ki aslında bizim gönlümüzden bir yarışma düzenlemek geçmiyordu. Biz bunun bir yarışma olmasından, çarpışmaya dönüşmesinden zevk almıyoruz. Ama insanları da başka şekilde toplayıp bir araya getirmek her zaman kolay olmuyor ne yazık ki. Katılımcılara sağlanan yarara ve onların hayatına kazandıracağı artılardan da şöyle bahsedeyim: Önce kendi içimizden örnek vermek istiyorum. Bu sene pandemi döneminin az buçuk devam etmesinden kaynaklı gerçekleşemedi maalesef ama normalde Beko yarışmaları ya da Beko gibi önemli firmaların sponsorluk ettiği yarışmalar düzenlenirdi. O yarışmalarda bizim okulumuzdan -sadece bu lisede tiyatro yapmış bu liseden çıkma- tiyatrocular rol ve ödül alırlardı. Hatta bu dala karşı olan tutkularını diri tutmak isteyip bu işe yönelenler de oldu! Mesela 153 devresinden Ali Yiğit Abimiz en yakın örnek bu anlattığıma. Kendisi birkaç uluslararası festivalde de kısa filmiyle ödüle layık görülmüş bir kişi. Daha sonra Eylül Ablamız var. O da yine sektörden birkaç oyuncunun yanında çalışıyor. Gerçek şu ki bu örnekler hep bir yarışmayla gereklimotivasyonu sağladılar ve o hevesi başarıya dönüştürdüler.

Dediğine katılıyorum, eğer ileride birilerini izleyeceksek muhtemelen ağırladığımız kişileri izleyeceğiz çünkü İstanbul gibi okulların toplanıp beraber etkinlik yaptıkları kültür merkezleri dışında başka yerlerden çok kişi çıkacağını zannetmiyorum. Ama illaki başka yerlerde de bize sanatlarını icra etmeye gelen akranlarımız gibi tanımadığımız çok yetenekli kişiler vardır. Bana sorarsanız şu an en önemli şey yaptıklarımızı insanlarla paylaşmak gibi geliyor bu şekilde birbirimize ve sanatın gelişimine faydalı olabiliriz. Bizim bu yaşımızda bir Çehov oyununu tanıyor olmamız ve sahip olduğumuz kültürleri değiş tokuş edebilmemiz herkesin genel kültürü ve farklı şeyleri görmesi açısından önemli.

CC: Ben de şöyle bir ekleme yapabilirim: Şimdi biz bu şekilde çeşitli liseleri tanımış olduk aslında. Bazıları daha çok yarışma odaklı hazırlanıp hırslı bir şekilde gelirken bazı liselerse daha eğlence odaklı, tadını çıkarma amacıyla gelmişler. Yani demem o ki evet biz yarışma kelimesini formatımızı tanımlarken kullanıyoruz ama bu herkesi strese sokacak bir kavram değil çünkü bu format ağırladığımız her misafire ödül alsalar da almasalar da emeklerini sergileme ve tecrübe edinme şansı sunuyor ve eğitim bazlı düşünecek olursak burada oyun sergileyen her bireyin kazancı büyük oluyor. Bu günleri sadece bir anı olarak kaydetmeleri bile -bizim okulumuzun güzel sahnesinde- bence çok özel ve anlamlı. Keşke bu yıl biz de hazırladığımız oyunu sergileyebilseydik farklı okullarda ancak olmadı maalesef.

YTE: Bu şekilde biz de oyun sergileyen değil de oyun sergilenmesini sağlayan kişiler olmuş olduk.


Onlar da artık geçmiş lise yıllarına bakıp “Biz Tevfik Fikret Salonu’nda Galatasaray Lisesi öğrencilerine oyunumuzu sergilemiştik” derler ve bizi yad ederler. Şimdi biraz daha öznel bir soru sormak istiyorum size. üç dört gün boyunca elinizde telefon, koridor koridor hiç durmadan koşturup durdunuz bazen tek bir anda birden çok işle ilgilenmeniz gerekti ama izleme fırsatı bulabildiğiniz kadarıyla da olsa oynanan oyunlar arasından benim favorim kesinlikle şuydu diyebileceğiniz, sizin gözünüzde fark yaratmış bir oyun var mıydı?

CC: Muhtemelen organizasyon ekibinden bile tüm oyunları izleyebilen biri çıkmaz. Mesela herkesin inanılmaz beğendiğini söylediği bir oyun vardı (Yedi Kocalı Hürmüz) fakat ben onu izleyemedim bu nedenle izleyemediklerimi işin içine katınca bir favori seçmek benim için oldukça zor oluyor. Yine de izleyebildiğim oyunlar arasında bir değerlendirme yapacak olsam favorim diyeceğim oyun TEVİTÖL’ün sergilediği ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ olurdu. Sahne de kullandıkları dekorları, yaptıkları dansları ve sanata olan yaklaşımlarını beğendim, verdikleri emek gözden kaçacak gibi değildi. Son bir şey söyleyeyim, tüm oyunların kendilerine göre öne çıktıkları yönleri, iyi-kötü yanları vardı bu yüzden herkesin ‘en’i değişiklik gösterebilir ama günün sonunda çoğunluğun en beğendiği de 1. seçildi. Ödül alan oyun da maalesef benim izleyemediğim oyundu.

YTE: “Hepsi aslında çok iyiydi ya” demek de biraz politik bir cevap gibi duyuluyor

aslında ama bu etkinlik kapmasında sergilenen tüm oyunlar gerçekten de çok güzeldi. Örneğin HASAL’ın -gerçekten bizim yarışmamızda çok parladılar- çok iyi bir oyunları vardı ve oyuncuları çok yetenekliydi bunun yanı sıra çalışıp da gelmiş oldukları çok belliydi. HASAL çok neşeli ve geleneksel bir oyun olan ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ü oynadı dolayısıyla oyunu sergiledikleri esnada seyirciyi eğlendirerek oyunun içine dahil ettiler. İzleyici tarafından da en beğenilen oyun olmayı başardılar. Ama mesela ‘Faustus’ daha ağır, anlaması zor ve cüsseli bir oyundu. O da kendi çapında çok iyiydi bu arada. Oyuncuların makyajlarından tutun repliklerindeki vurgulara kadar inanılmaz güçlü bir oyundu. Çehov anlatılarında, Yedi Kocalı Hürmüz’de eğlence ön plandayken; Faustus’ta, Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda Shakespeare tiyatrosunun ağırlığı vardı. Bu tür ağır oyunlar bizi biraz sıkar, izlerken “Allah’ım ne anlatıyor bu?” dedirtir adama. Ama tabii ki bu sanat da buradan çıktığı için onların yaptıklarının da büyük bir değeri var bizler için. Sergilenen oyunları yapıları bakımından birbiriyle kıyasladıktan sonra gelelim politik olmayan cevabıma. Benim bir favorim vardı! Kesinlikle vardı! O da: HASAL’ın oyunu Yedi Kocalı Hürmüz’dü ama dediğim gibi diğerleri de beklentimizin çok üstünde epey iyilerdi.


Aslında sormayı planladığım önemli bir soruyu da cevaplamış bulundunuz ancak ben yine de yöneltmek isterim. Bi Kare Sahne etkinliği tesadüfen 157 devresinin edebiyat derslerinde tiyatro ünitesini işlendiği döneme denk geldi. Biz de bu tesadüfü kendimizce avantaja çevirdik ve derslerde Bi Kare Sahne etkinliğinde sergilenen oyunlar üstünden örnekler vererek, kıyaslayarak işledik derslerimizi. Örneğin Faustus hakkında çoğu kişi kendisine ağır geldiğini, oyunun çok uzun olmasından kaynaklı takip edemediklerini veya soyut bir oyunun anlaşılması zor olduğundan bahsettiler. Ben ise -bana katılan birkaç kişi oldu- çoğu kişiye nazaran Faustus’u çok beğendiğimden ve sanatsal değerini yüksek bulduğumdan bahsetmiştim. Nasıl diyeyim sahne dekoru, o ‘dark’ görüntüsü, replikler ve tabii ki ağır bir oyunun altından kalkabilmiş oyuncuları -hatta en iyi kadın oyuncu ödülünü de Faustus’un iblisi almış olmalı- Bu etkenler bir araya gelince benim kalbimi kazandılar. Maalesef Yedi Kocalı Hürmüz’ü izleyemedim ben bu yüzden herkesin dilindeki oyun hakkında yorum yapamıyorum ama konularını ve bana gelen geri dönüşleri göz önünde bulunduracak olursam: Birinin somut diğerinin soyut bir oyun olduğunu veya birinin eğlenceli geleneksel bir oyun olduğu diğerinin ise alışılmışın dışında karanlık bir oyun olduğu kanaatine varabilirim. Bu kadar uzun soluklu konuştuktan sonra özellikle öğretmenlerden gelen bir yargıya dayanarak sizce lise çağındaki öğrencilerin Faustus gibi bu denli ağır oyunları oynamaları mı onlara daha çok getiri sağlar yoksa toplumu eğlendirme çabasındaki geleneksel oyunlar mı? Ya da kendini geliştirme çabasında olan lise çağı tiyatrocularının tiyatro hakkındaki düşüncelerini hangi oyun türü nasıl etkiler?

CC: Öncelikle kolay veya zor oyun diye ayırmak çok doğru olmaz. Bu gibi öznel bir yargıyı nesnelleştiremeyiz. Ama dediğin gibi soyut oyunlar, seyircinin anlayamadığında oyunu takip etmekte zorlanacağı dolayısıyla sıkılacakları türden sahnelemelerdir. Soyut oyunları oynarken -bizim de oynadığımız soyut oyunlar oldu zamanında- “Seyirci burada anlatmak istediğimizi anlar mı?”, “Burada yansıtmamız gereken duyguyu seyirciye açık bir şekilde aktarabilir miyiz yoksa biz bu oyunu anlayıp kendi kendimize mi oynarız?” gibi soru işaretlerine önem vermeliyiz. Çünkü bu tür yaptığımız işleri eleştirerek, sorular sorarak yapmak sanatçıyı da geliştiriyor. Soyut oyun oynandığı zaman buradaki asıl amaç oynanan soyut oyunun seyirciye yeterli seviyede -aklını karıştırmadan, onların kafasında fikir oluşturabilecek kadar- oyunu aktarabilmek. Ağır da gelmemeli, oyunun içine de girebilmeli, izleyenin dikkatini de çekmeli… Bu gibi faktörlere dikkat edilmeli. Ama neşeli oyunlarda da aslında şöyle bir durum söz konusu sonuçta oyun ne kadar ağır da olsa neşeli de olsa oyuncu o karamsar tavrı ya da o neşeli tavrı sergileyemedikten sonra metnin senaryonun ne kadar komik olduğunun vs. pek bir önemi olmuyor. İşte bu yüzden zor “ne kadar ağır bir oyun” ya da kolay “ne kadar neşeli, eğlenceli bir oyun” diye değerlendirmemeliyiz. Bu noktada oyuncu zor kolay oyun fark etmez kendini geliştiremedikten, en iyi performansını sergileyemedikten, kendi yorumunu katamadıktan sonra oyunun içeriği önemini yitiriyor.

YTE: Ben Ceren’in cevabını destekliyorum en fazla şöyle bir ekleme yapabilirim: Tiyatro oyunu bu güzel “he o zaman neşeli”, bu ağır “he o zaman yorucu” gibi eleştirilmez. Çünkü hepsini en iyi şekilde oynamak, hepsini deneyimlemek lazım, aynı bir kitap okuduğunuzda her yanını her noktasın yüzde yüz anlayamayacağınız gibi -ağır bir kitabın- bir tiyatro oyununun da her ayrıntısını anlamayı beklememek lazım. Bazı şeyler tabii ki noksan kalacak çünkü bazı noktaları senarist, yazar ya da oyuncular seyircinin hayal gücüne bırakıyor. Çoğu sanatsal gösterim -Galatasaray Lisesi tiyatrosu da- bunu çok yapar ve oyunlarında kullanır. Biz karşıyı sanata boğmayı seviyoruz; demek istediğim gösterimleri soyutlaştırmayı, jest ve mimikleri, dekorla yaptığımız etkileşimi yani soyut unsurları kullanarak aktarım yapmayı seviyoruz. Bu entelektüel bakış açısıyla karşıya -biz en azından işe böyle bakıyoruz- daha cezbedici geliyor. Son olarak da bu okulun süregelmiş bir tiyatro geçmişi varken, bir altyapı söz konusuyken komple bize bırakılan mirası değiştirip geleneksel tiyatroya dönmek bizi tatmin etmiyor.

İkinci bir nokta edebiyat veyahut başka branş hocalarının yaptığı yorum ve eleştirilere dayanarak tiyatronun genel bir iş olduğunu, her oyunu herkesin anlayamayacağını ve sevemeyeceğini söyleyebilirim. Misal ben ağır oyunları daha çok severim ve izlemekten zevk alırım çünkü bana daha çok şey anlatıyorlarmış gibi gelir. Küçücük bir detayla yüklü anlamlar gösteriliyor gibi hissediyorum. Komedi de daha alışılmış, tiplemeler karikatürize edilmiş ve edilebilir kişiler kullanılır ki hem seyirci yabancılık çekmesin oyuna hızlı adapte olabilsin hem de güldürü olarak kolayca aktarılabilsin seyirci de kendisi düşünmek, hayal etmek zorunda hissetmeden gülüp geçsin. Ben de birbirinden farklı bu iki türü bu şekilde kıyaslayabilirim.


Sohbetimizin en başında da bahsettiğiniz gibi bu yıl içerisinde yapılmış tek liselerarası tiyatro yarışması unvanına sahip Bi' Kare Sahne etkinliğine olumlu veya olumsuz ne gibi geri dönüşler aldınız? Aklınıza gelen birkaç tanesini bizimle paylaşabilir misiniz?

CC: Öncelikle gelen geri dönüşlerin çok büyük bir kısmı olumlu yorumlardan oluşuyordu çünkü herkes tüm sene emek verdiği oyunu sergilemek, seyirciyle buluşturmak amacındaydı. Ancak güzel bir sahne ya da yarışma olmasa bile bir etkinlik bulamamak herkesin ortak derdiydi. Biz bu derde derman olduk dolayısıyla katılabilen veyahut katılamayan herkes tebrik ve teşekkür mesajları gönderdiler.

YTE: Ceren’in de dediği gibi inanılmaz güzel yorumlar aldık ve bu durum bizi yaptığımız işle gururlandırdı. Ekstra olarak şunu da ekleyebilirim: Açıkçası diğer -daha genele hitap eden- örneğin ‘Solve Up’, ‘MUN’ gibi geniş kitlelere hitap eden etkinlikler eleştiriye daha açık oluyor çünkü her kafadan bir ses çıkma ihtimali var ve çıkıyor da. Ama kültür sanata yönelik etkinlikler aynı fikirleri paylaşan insanların oluşturduğu daha nezih bir ortama ev sahipliği yaptıkları için…

CC: Kişi bakımından daha az ve sınırlı bir kitleden bahsettiğimiz için insanlar eleştirecek çok da bir şey bulamıyorlar aslında…


Bir de tabii sanat; hayatın içinde insan ruhunu besleyen, pozitif duyguları açığa çıkaran bir unsur olduğundan çok da doğru gelmiyor bana açıkçası sanat icra etmeye ön ayak olmuş bir etkinliği kötülemek, eleştirmek.

YTE: ok haklısın yarışma/kapışma ortamından çok daha birlik beraberliğin öne çıktığı bir iş Bi Kare Sahne gibi kültür sanat etkinlikleri.

Şimdi bahsedeceğim konu hakkında olumlu olumsuz bir yorum almasak da benim fark ettiğim eksikliğimiz şuydu: Okulu daha iyi süsleyebilirdik, belki dış cepheye bir şeyler asılabilirdi, gelen misafirlerimize burada bir sanat etkinliği var duygusunu daha kuvvetli aşılayabilirdik.


“İçeride ‘birtakım oyunlar dönüyor’ mesajını daha iyi lanse edebilirdik” diyorsunuz anladım. Buradan da seneye ve ondan sonraki organizatörlere mesajımızı vermiş olalım ve topu şimdi soracağım soruya atalım:

Bundan sonraki yıllarda bayrağı sizden devralıp bu tarz organizasyonlar düzenleyecek kardeşlerinize, alt devrelerinize ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz? Onlara ne yapmalarını veyahut ne yapmamalarını önerirsiniz?

CC: Bu soruya cevap verirken Yusuf’un daha deminki cevabından feyz almak istiyorum. Okulu çok daha iyi süslesinler, o sanat festivali havasını gelen misafire iyice hissettirsinler. Dört gün boyunca rengârenk geçen, cıvıl cıvıl sahnelemelere yaraşır bir organizasyon yapsınlar.

Bunun dışında benim diyebileceğim; organizasyon içi disiplini arttırabilirler. Bunu derken ne kastediyorum? Malum bu etkinlik için başka okullarla iletişim kurulması gerekiyor ve benim gözlemimce bu iletişim biraz dağınık oldu. Yine bir şekilde ayarlanıyor ama… Mesela Bi Kare Sahne MEB’den son dakika onay alan bir etkinlik oldu buna rağmen çok güzel geçtiğini düşünüyorum. Benim naçizane tavsiyem kardeşlerim bu etkinlik olsun başka bir etkinlik olsun hazırlıklarını son ana bırakmasınlar planlı programlı ilerlesinler. Çok daha öncesinden fikstürleri hazır olsun, MEB izinlerini erkenden alıp kenara koysunlar özellikle bu tür onay gerektirecek işleri riske atmasınlar. Son olarak her şeyleri hazır olunca okul dışına duyuruyu geniş çevrelere ulaşacak şekilde yapsınlar ki yoğun başvuru alan fazla katılımın olduğu bir etkinlik ortaya koyabilsinler.

YTE: Biz maalesef -güncel olarak mektepte okuyan devreler gibi- pandemiye kurban

gitmiş devrelerden biriyiz aslında, çoğu şeyi kaçırdık. Dokuzuncu sınıftan bir anda rejiliğe terfi ettiğimiz için bazı süreçlerin nasıl işlediğini öğrenme fırsatı bulamadık. Bunlar gibi işimizi zorlaştıracak beklenmeyen durumlarla da karşı karşıya kaldık ve kesinlikle lojistik süreç işin yürürlüğünü zorlaştırdı. İşin lojistik boyutu bizim dışımızda kaldığı için bazı noktalarda elimizden bir şey gelmedi, tıkanıp kaldık. Demem o ki bu tür güncel değişikliklerden kaynaklanabilecek problemlere hazır olsunlar ve işlerini sağlama alsınlar. Bir de 11. sınıf böyle güzel kıyafetler giyinip takımı çekip etrafta koşuşturacağınız, susmak bilmeyen telefonlara cevap vereceğiniz yoğun ama bir o kadar eğlenceli bir yıldır. Bir şeyler düzenliyor boş durmuyor olmanız gerek. Zaten boş duracak vaktiniz de olmayacak.

‘Organizasyon devresi’ olmanın sözlük anlamı gibi bir tanımlama oldu adeta.

YTE: Aynen, aynen öyle! Alt devreye göstermek lazım; bu okulda ne oluyor, bu okul ne yapar ve bu okuldan ne alırsınız. Çünkü bu okulu bu okul yapan aslında bu etkinlikleridir.


Milyonerler Şehri Napoli Afişi, 2022, GSLTTHİ

Keyifli sohbetimizin ne kadar bitmesini istemesem de son sorumuza geliyorum. Artık bir yerde bu sorunun sorulması gerekiyor ki ben de sanat sayısının size ve oyununuza ayırdığı sayfaların habercisi olabileyim.

Konumuz ‘Milyonerler Şehri Napoli’. Tüm mektep halkı olarak tiyatro kulübünün ne kadar disiplinli ve istikrarlı çalıştığını biliyoruz. Tabii bu emekler de boşa gitmiyor, seyirciye ağzı açık izleyebileceği bir oyun sunuyorsunuz.

Milyonerler Şehri Napoli’nin prömiyer yaptığı gün okulun büyük bir çoğunluğu -Tevfik Fikret Salonu’nda- sizlerin misafiri olmuştu. İki perdeden oluşan bu realist oyun aynı anda birkaç duygunun içimizde uyanmasını sağlıyordu. İnanılmaz bir duyguydu. Bu sonucun elde edilmesinde karakteriyle bir olmuş başarılı oyuncularımız kadar sizin rejiliğinizin de önemi var, bunu es geçemem. Kulağımıza geldiği kadarıyla ‘bir rejiden çok daha fazlası’ olarak tanımlıyor sizi oyuncularınız.

Peki sizce, objektif yaklaşmanızı isterim tabii ama ne kadar yaklaşırsınız orasını bilemem… Sizce 2. Dünya Savaşı esnasında geçen, tarih derslerinde konu aldığımız bir dönemin sahnede görselleştirilmiş halini -Milyonerler Şehri Napoli’yi- Bi Kare Sahne etkinliği bazında sergilenen oyunlardan ayıran belli başlı özellikler var mıydı?

CC: Bu yıl etkinliğimize başvuru atan hiçbir oyun -tesadüfen de olabilir- bizim oyunumuza benzer bir temaya sahip değildi hatta seyirciye benzer bir sahne enerjisi de vermiyorlardı. Sahne enerjisinden kastım da şu: Biz bu yıl tasvir edilemeyen bir oyun seçtik. Komedi desem Yusuf der ki: “Hayır! Komedi değildi”. Dram desem der ki: “Dramdı ama şu da vardı”. Hani bu yüzden diğer okulların oyunları gibi spesifik şekilde adlandıramayacağımız, sınıflandıramayacağımız bir oyun oldu Milyonerler Şehri Napoli -kolay kolay “ha komediydi”, “ha dramdı” diye sınırlandıramıyoruz-. Çünkü bu yıl oynadığımız oyun, bize sergilenen oyunlar gibi direkt “Shakespeare oyunu” deyip damga basacağımız keskin kenarlara sahip alışılageldik bir oyun değil.


Çok kısa araya gireceğim. Oynattığınız oyunun kendine has merak unsuru, tasvir edilemeyen o duygu aslında seyirciyi 2.5 saat boyunca diri tutmayı başardı. İki saniye gözümüzü ayırsak bir şeyler kaçıracak gibi hissediyorduk ve oyunu göz kırpmadan izledik denilebilir. Bir yerde üzülmemiz bir yerde gülmemiz bir yerde duygulanmamız gerekiyordu ve yine sınıflardan aldığım geri dönüşlere göre açıkça söyleyebilirim ki çoğu kişi kafasındaki “Acaba sıkılır mıyım?” sorusuyla yerini alıp iki buçuk saat sonunda ayakta alkış tutarak salonu terk etti. Hani böyle bir sonuç alınmışken de bu sorunun sorulması ve cevaplanması iyi oldu.

YTE: Ben çok mutlu oldum şu an bunları duyduğuma. Aslında değindiğin noktaya ben de katılıyorum. Seyirciyi bir taraftan yakalamak lazım, oyunda tutabilmek lazım ve biz bunu kendi kattığımız nüanslarla yapmaya çalıştık. Gerek güldürerek ara sıra gererek… Hani sürekli bir yerden seyirciye oltayı takıp oyunun gidişatına orantılı şekilde sürüklemeyi deniyorsunuz en nihayetinde. Kimse birbirini kandırmasın şimdi iki buçuk saati oturarak geçirme fikri çok da cezbedici değil. Biz de bunu farkındayız, biliyoruz böyle detayların sıkıcı olduğunu. Hani ben objektif bir yorum da yapayım: Bizim oyunumuzun geçen seneki oyunlardan daha iyi bir kalitede olduğunu düşünmüyorum. Gerçekçi olalım bu lisede neler neler yapıldı arkadaşlar. Ve bu kulüp dediğim gibi, bizim bir sanat anlayışımız var aslında -Galatasaray Lisesi tiyatrosunun kendine has bir yönelimi var- bu sene onu çok gösterememiş olabiliriz belki ileride daha iyilerine şahitlik edersiniz.


YTE: Normalde böyle, bu seneki gibi oyunlara çok yaklaşmayız biz. Realist değil soyut, neşeli değil üzücü temaya sahip oyunlardan yanayızdır genelde. Bunun sebebi de şu: Bi'Kare Sahne’ye gelen oyunları gördünüz -Çehov’un, Shakespeare’in oyunları- bunlar çok bilinen yazarlar ve eserler, bizim bir arşivimiz var şimdi anlatmayayım…

Meslek sırrı biraz bizde kalsın, hani amacımız çok okuyup iyi bir arşiv tarama yapıp özellikle bilinenin aksine bilinmeyeni seçmek çünkü biz bu kulübe katılan her oyuncunun aldığı rolden memnun olmasını, sahnede çıkardığı işi benimsemesini, kendine yeni bir şeyler katmasını temenni ediyor, istiyoruz. O yüzden bizim oynadığımız oyunlar çok da bilindik repertuardan olsun istemiyoruz ki seyircimizin yeni fikirler edinmesinde de rol oynayalım.


Alışılageldik bir oyun oynanmasın ki seyircide yeni bir bakış açısı görsün aynı zamanda “Aaa ben bunu biliyorum!” deyip izlememezlik yapmasın ya da “Ya yine mi bu!” gibi ithamlarda bulunmasın, hevesi kursağında kalmasın.

YTE:Evet! Aynen bu şekilde. Ya da illa bir şeyi yorumlamamız gerekmesin. Örneğin Shakespeare’in bir ton yorumu vardır, bir sürü farklı şekilde oynanır. Bizim ele aldığımız oyun ‘Eduardo de Filippo’ dan - en azından İtalya’da çok ünlü bir yazardır- bu gibi oyunları icra etmeyi tercih ederiz. Mesela geçen senelerde ‘Odalar’ yapılacaktı yapılamadı bir Türk yazarın oyunuydu, ondan önce ‘Getto’ ondan da önce ‘Ölüm Oyunları’ vs. Bu saydıklarımın hiçbiri çok bilinen eserler değiller ama biz arşivimize bakıp bu gibi oyunlar seçme riskine giriyoruz ve de böyle olmasından daha çok tatmin oluyoruz sanırım. İnsanlara farklı şeyler göstermeyi daha çok seviyoruz.


Sohbetimizi noktalamadan önce okurlarımız için küçük bir parantez açalım: Galatasaray Lisesinin sanata dair yöneliminden biraz dahabahsedebilir misiniz?

YTE: Bunu, bu okulda geçirdiğiniz süre boyunca daha iyi anlayacaksınız. Mesela bizim okulumuzdaki törenlere tüm kulüpler çıkar değil mi? Müzik kulübü, edebiyat kulübü, sinema kulübü, tiyatro topluluğu teker teker sahneye çıkar ve günün anlam ve önemine uygun çalışmalarını sergilerler. Bize çok monoton geliyor bunun olması ama aslında her okulda sistem böyle işlemiyor. Onların tören komiteleri olur bizdeyse bu iş kulüplerin gönüllü olarak çalışıp günün anlam ve önemini kültür, sanat ve tarih çerçevelerinde değerlendirmesine dayanır.

Kısaca ‘bir konuya sahip olup, o konuyu her kulübün kendine göre yorumlaması’ olarak tanımlayabilirim bu bahsettiğimi. Buna tiyatro özelinde ‘mizansen’ denir mesela. Sahneleme esnasında sandalyeler çekilir, biri oraya kapatılır, diğer oyuncular kıstırılan kişinin hapsolduğunu seyirciye yansıtıcı tepkiler verir vs. Anlatabildim mi, böyle soyut unsurlara yer vererek seyircinin daha önceden bilmediği, görmediği, deneyimlemediği bir tasvire şahit olmalarını sağlarız. Mesela bu okulda Milyonerler Şehri Napoli’den önce dediğim gibi Getto oynanmıştı ki Getto çok soyut bir oyundur. Galatasaray Lisesi tiyatro topluluğu beraber oturur herkes senaryoyu baştan sona okur ve kendi kafasındakileri birbiriyle paylaşır bu şekilde sürekli metin üstünde değişimler yapmaya -değişim yapmıyorsak bile kendimizden bir şeyler katmaya- özen gösteririz. Buna okulumuzun tiyatro tarihi boyunca dikkat edilmiştir çünkü biz sembolizm peşindeyiz -en basit anlatımıyla- ve bu teknikle seyirciye replikler dışı bir şeyler anlatabilmeyi amaçlarız. Seyircinin tüm düşüncelerinin repliklere bağlı kalmamasını, aksine sahnedeki dekorun detayından; oyuncunun bakışından, davranışından ve giysisinden, amansızca sahnede dolanışından bir anlam çıkarmalarını isteriz yani topu bir noktada seyirciye atmaktan çekinmeyiz.

CC:Özetle seyirci izlesin, fark etsin, incelesin, irdelesin, altında anlam arasın ve oyuncunun ağzından dökülemeyen, senaryonun eksik kısımlarını kendi tamamlasın isteriz.

YTE:Mesela bizim sahne geçişlerimizde şuna rastlamanız çok mümkün: Arada biri girer ve 15-20 saniye neredeyse tek kelime etmeden boy gösterir, belki dikelir belki oturur belki dolanır bilemiyorum şimdi... Bu yılki oyunumuzda çok yaşanmadı ama örnek verecek olursam: Oyunun kapanış sahnesinde başrol oyuncumuz Rana tek başına çıkıp seyirciye uzunca bir baktı hatırlıyorsanız ve tabii biz orada seyircinin de Rana'yla beraber bakışmasını hayal ettik. Seyircinin Rana’nın o bakışlarından bir anlam çıkarmasını “Acaba bu oyuncu şu an neden sahneden bize doğru bakıyor?” diye düşünmesini istedik. Tek cümleyle; Galatasaray Lisesi tiyatrosu karakteristik olarak anahtar noktaları seyirciye bırakıyor. Ve çokça unsuru, olayı soyut alıp seyircinin de yorum yapmasını bekliyor.



Bi'Kare Sahne, 2022

コメント


  • Instagram

Galeta Gazete

Kuloğlu Mahallesi, İstiklal Caddesi

No: 159 Beyoğlu/İSTANBUL

34430

Galatasaray Lisesi

İletişim

Bize ulaşın!

Gönderildi. Bize ulaştığınız için teşekkürler.

bottom of page